AİLE VE DİN
Ailenin dindeki yeri ve önemi nedir? Ailenin kurulması, aile içi iletişim, hısım akraba ve komşu ilişkileri, aile ve din konusu.
AİLE VE DİN İnsanlığın sosyal/kültürel gelişmesinin hemen her basamağında yer alan aile kurumu iki cins arasındaki ilişkileri, neslin devamını düzenleyip standartlaştıran bir sistemdir. Bu söz konusu sistem, “akrabalık” kelimesiyle özetleyebileceğimiz bir ilişkiler ağı olduğu kadar bir grup dinamiğine de sahiptir. Aile bir kurum olarak nüfusu yenileme, millî kültürü taşıma, çocukları sosyalleştirme, ekonomik, biyolojik ve psikolojik tatmin gibi işlevleri yerine getirmektedir.
Ailenin evrensel bir tanımını yapmak oldukça güçtür. Çünkü tarih boyunca toplum nasıl değişikliklere uğramışsa aile de yapı, işlev ve işleyişi bakımından bir dönüşüm yaşaya gelmiştir. Belki önceleri göreceli bir tarafı vardı ama insanlar toprağa yerleştikten sonra bazen (kardeşler gibi) aynı kuşaktan yatay, bazen de (baba, oğul, torun) gibi dikey kuşaklara mensup olanlar birlikte oturarak aileyi meydana getirmişlerdir.
Aile ile ilgilenen düşünürler, onun sınırlarını çizmek için farklı kriterler kullanmışlar; kimileri aynı çatı altına oturanlara, kimileri aynı kazandan yemek yiyenlere aile adını vermişlerdir. Neslin devamı bakımından birbirleriyle bağlantılı olan ve
genel olarak da “anne-baba ve çocuklardan oluşan insan birliği” şeklinde yapılan yaygın tanımlama bile onun bütünü değil, belli bir aile biçimini anlatmaktadır. Mesela burada öncelikle “neslin devamıyla ilgili bir yakınlık ilişkisi” vurgulanmıştır ama böylesi bir tanım aile kapsamı dışında tutamayacağımız üstelik tarih boyunca toplumlarda yaygın biçimde süregelen geniş kapsamlı akrabalık sistemini ihtiva etmemektedir.
Buna göre ailenin, kesin ve evrensel boyutlu bir tanımı yerine, belli özelliklerini sıralayan bir açıklaması yapılabilir ve şöyle denebilir: Aile, biyolojik ilişki sonucu insan türünün devamını ve bununla bağlantılı olarak cinsel hayata meşruiyet sağlayan, toplumsallaşma sürecinin ilk ortaya çıktığı, karşılıklı ilişkilerin belli kurallara bağlandığı, o güne dek toplumda oluşturulmuş maddi ve manevi zenginlikleri kuşaktan kuşağa aktaran, biyolojik, psikolojik, ekonomik, sosyal, hukuksal vb. yönleri bulunan toplumsal bir birimdir (Sayın, 1990, 2). Bu tasvirden de anlaşılacağı üzere aile çok yönlü bir olgudur ve toplumda pek çok işlevlere sahiptir.
Ailenin toplumlardaki önemli görevini göz önünde bulunduran bazı düşünürler, aileyi toplumun tüm özelliklerini ve potansiyel imkânlarını üzerinde taşıyan bir prototip toplum olarak almak istemişlerdir. Bu anlayışa göre aile, topyekûn toplumun bütün özelliklerini taşımaktadır. Bir başka ifadeyle toplum, ailenin genişlemiş bir biçimidir. Dolayısıyla aile analizlerinin genişletilip genelleştirilmesi bize genel toplumsal yapıları anlama imkânı verir. Hatta tüm toplumsal kurumlar ailenin işlevlerinin gelişip bağımsızlaşması sonucu ortaya çıkmışlardır.
Şüphesiz bu görüşler sosyolojinin geldiği nokta açısından doğru değildir. Çünkü topyekûn toplumun yasaları ailenin yasalarına indirgenemez. Ancak ileri sürülen görüşler yine de ailenin toplumlar için ifade ettiği önemi dile getirirler. Söz konusu edeceğimiz işlevlerinde değişmeler bulunsa da sonuç budur.
Aile ile ilgili sorunlardan birisi aile tipleridir. Sınıflama bakımından aile, büyük ve küçük (veya çekirdek) olarak ikiye ayrılır. Ancak bunlar biri diğerinin evrimi sonucu ortaya çıkmamış, ikisi de tarihi gelişmesinin her basamağında yaşanmıştır. Soya göre, evliliğin ana soyu, baba soyu veya eşit ya da iki yandanlık türlerine rastlanır. Buna bağlı olarak ailede güç de anaerkil ya da ataerkil olarak karşımıza çıkar. Yine tek eşlilik ve çok eşlilik gibi evlilik tiplerine her dönem de rastlarız.
Şüphesiz aile ile ilgili en önemli noktalardan bir diğeri dış evlilik ve iç evlilik konusudur. Özellikle dış evlilik (exogamy) ile ilgili olarak ortaya çıkan ve “evrensel” diyebileceğimiz boyutta yaygın olan “ensest yasağı” (yani ana-oğul, baba-kız, erkek kardeş-kız kardeş arası evlilik yasağı) organik olduğu kadar kültürel gelişmenin şartlarından birisidir. Çünkü kültürleşmenin yolu büyük-küçük toplulukların dışa açılmasına bağlıdır. Ensestin günah, fücur anlamına geldiği göz önünde bulundurulursa çok yakınlarla evliliğin, insan doğasında engelleyici psikolojik yaptırımları olsa da dinî bir yönünün bulunduğu görülür. Toplumlar, evlenme ile ilgili bu temel yasağı kabul ettikleri kültüre göre genişletmişlerdir. Sistemin işlemesi için de akrabalık (yakınlık) ile ilgili bir hiyerarşi ortaya çıkmıştır.
Toplumlarda evlenme şekli kadar olmasa da ailenin son bulması, önemli sorunlardan birisi olmuştur. Yani ölümle bitmesinin dışında “boşanma” toplumlarda farklı türden uygulamalar bulmuştur. Tabi bunda özellikle yüksek tipli dinlerin çözümleri yer almaktadır.
Bütün bu gelişmeler içerisinde aile ile din arasında sıkı bir ilişkinin olduğu gözlenir. Genelde bu ilişki karşılıklıdır; din aileyi, aile dini etkilemiştir. Ancak bu etkileşimin yönü ve derecesi daha önce üzerinde durduğumuz bir kurala (dinin toplum üstü bir kaynağa dayanıp dayanmamasına) bağlı olarak değişmiştir. Buna bağlı olarak aile yapısının, politeist dönemlerde inanışlara şekil verdiği (mesela) ocağın, atanın kutsallaştırıldığı ancak yüksek tipli dinlerde inanışın aileyi şekillendirdiği, inancın aile yapısına bağlı olmadığı gözlenmiştir (Freyer, 1964, 42). Esasen bütün tek tanrılı dinler aile ile yakından ilgilenmiş ve bu konuda bazen şaşılacak kadar ayrıntılara inen belli esaslar getirmişlerdir. Bu arada belirtmeliyiz ki aile İslam için de öncelikli konulardan birisi olmuştur.
AİLE TOPLUMUN TEMELİDİR Ailenin bireysel ve toplumsal açıdan birçok yarar ve amacı vardır.
► Aile toplumun temelini oluşturur, aile kavramı olmayan toplumlar varlıklarını kolay kolay sürdüremez.
► Aile toplumun aynasıdır, ideal bir aile ideal bir toplum oluşması demektir.
► Aile aynı zamanda toplumun kendisidir.
► Aile toplumun kalbidir, ailenin korunması gerekir.
► Aile, değerlerin verildiği en güzel ortamdır.
► Aile, değer yargılarını gelecek nesillere aktaran kurumdur
